“Sebzeler mi? Nerdeee… Leo, sade makarnadan başka bir şey yemiyor ki,” diye iç geçirdi çocuk parkındaki ufak bir oğlanın annesi. “Siz yine iyisiniz,” dedi başka bir anne: “Sarah makarnasına baştan başa ketçap döker. Ama ah, tabaktaki küçücük bir domates parçasını eşeler de eşeler! Sonra da hep elleriyle şap şap etrafa sıçratır.”

Yemek konusuna gelince anne babalar birleşir. İnsan, yavrusunun sağlıklı beslenmesini ve sofra adabını öğrenmesini nasıl da ister! Ama tam da burada bütün yalvarışlar ve çıkışmalar etkisiz kalır. Beş yaşındaki Lina dolu tabağın önünde inatçı bir şekilde oturup her yudumu reddediyor: “Üstünde ot var bunun!” Max (üç buçuk) fiyonk makarnayı ille de eliyle yiyor, yoksa yemiyor. Dört yaşındaki Benno, ekmek içlerini yuvarlayıp top top yapamazsa feci bir öfke krizi geçiriyor. Çocuklar yemek yerken neden bu kadar karmaşık davranırlar? Anne babalar bunu düzeltmek için bir şey yapabilirler mi, yapabilirlerse bunun üstesinden nasıl gelebilirler?

Aslında, insanın kendine özgü gelişim öyküsü, çocukluk dönemindeki birçok yemek tercihini açıklayabilir. Homo sapiens, tarih boyunca verimli tropik bölgelerden çorak buzullara kadar, dünyanın hemen hemen her iklimine yerleşti. Dolayısıyla bu, hep yeni besin kaynakları bulmak demekti. Tehlikeli bir görev: Çünkü her seferinde, keşfedilen kaynak yalnızca besleyici değil kıyasen uygunsuz, hatta zehirli çıkıyordu. Hem bunlar aynı yaban mersini veya güzelavrat otuna benzeyebiliyordu!

İnsan, bir besine karar verirken hat safhada eleştirel davranmalıydı. İnsanın doğuştan gelen seçenekleri onun başarı şansını artırdı. Bu da atalarımızın tatma duyusunu, bir defalığına kabaca sınıflandırmasına yardım etti: Tatlı, albüminli ve yağlı besinler sorunsuz, enerjik beslenme anlamına gelir. Buna karşın, acı ve ekşi besinler temkinlilikten yararlanmakla ilgilidir çünkü o besinler olgunlaşmamış, belki bozuk, hatta zehirli demektir.

“Ispanak Nesli”nin Kurbanı

Bu genetik belirlenimler, insanların yüz binlerce yıl boyunca hayatta kalmasını sağladı ve bizi bugüne kadar getirdi. Çocuklarımızın çok daha az esnek organlarıyla sebzelere karşı genelde tepki göstermelerine şaşmamalı. Çünkü günümüzdeki sebze çeşitlerinde, yabani atalarından daha az ot tadı olsa da bu, çocukların hassas dillerinin tamamen tanıdık acılık izlerine karşılık gelir.

“Ispanak nesli”nin birçok kurbanı, yeşil lapanın önünde nasıl saatler boyunca oturduklarını, sonra da izlenmedikleri bir anda onu saksının dibine boca ettiklerini anlattı. Başka kurbanlar, sırf o şeyleri yememek için alışverişte ne acılara katlandıklarını belirttiler. Bu, anne babaları tarafından yaramazlık olarak algılanmıştı. Evrim psikolojisi göz önünde bulundurulduğunda bu, tamamen apaçık şekilde, kaçınmacı bir davranış özelliği, yani belirli dürtülerle bağlantılı olan bilinçaltı savunmalarıdır.

Diğer yandan, insanın evrim tarihine böyle bir bakış, çocukların kereviz sapları yerine krem çikolata ve yağlı patates kızartmalarını tercih ettiğini gösteriyor. Kalori bombaları, insanlara böylece bir dahaki açlık safhasının üstesinden gelmelerine yardım etti. Bu hızlı döngü (insanın ne kadar süre sıkıntı yaşamadığını kim bilir!) hat safhada anlamlıydı. Bugünün endüstrilerinde besinlerde bol çeşitlilik var. Yine de kalori zengini yaşam besinleri tercihi kaldı, birçok damak tadında ayaküstü besinlere eğilim de öyle.

Kaynak: spiegel.de

 

Op. Dr. Gökçe MIK

hocam annem 14 gün önce düştü ayakta çatlak var diye doktor alçıya aldı siz iyileşmesi için ne önersiniz nasıl beslenmesi ve ne yapması gerek... devamı